1. yalnızlık, melankoli, mutluluk ve saire…

    yalnız kalma, yalnız olma, yalnız hissetme… böyle yazınca ne kadar da yavan, anlamsız, gereksiz, yetersiz, saçma değil mi? söylerken öyle mi hâlbuki? şöyle ağız dolusu “yalnızım” demenin yerini tutabilir mi yazıvermek öylece?

    öyleyse, yazı yazabiliyorsak yalnızlık anlamını yitiriyor. kimse okumayacak olsa bile içimizdeki o irini akıtıyoruz ya, yetiyor belki. irin dedim, evet. çünkü çağımızın hastalığı etiketini en çok hak eden kavramlardan biridir yalnızlık. “yalnız bende değil yalnızlık hali” demiş ya zamanında orhan veli bir şiirinde; şimdilerde kime sorsak en yalnız olduğunu kanıtlamak ister gibi… yalnızlık yarıştırıyoruz adeta! baksanıza sayın tanrı bile yalnız kalamadığı için yaratmış işte insanları ve koca evreni! yalnızlık yarışında da birinciliği tanrıya kaptırdık desenize! bir de yalnızlık ona mahsus derler… yalnızlık, şeytandan bile önce kovulmuş tanrının katından!

    demek ki şimdiye kadar tarif edilmiş tüm günahlardan daha beter bir şey bu yalnızlık! tanrı bile ilk önce onu defetmiş başından… duruma buradan bakınca tanrı bir şeyler yaratmak istediği için değil yalnızlığı yok etmek istediği için ortaya çıkmış dünyamız! ne acı! şimdi tutun da bu dünyadan, yani bu sayın tanrının yalnızlığı başından savmak için ortaya çıkarttığı şeyden, medet umun; burada mutlu olun! olacak şey mi? yoksa bunun için mi sonsuz cennet vaatleriyle avutuluyoruz?

    bütün bunlar deli saçması geliyor değil mi? peki, böyle komplo teorisi tadında fikirlerimiz yoksa neden bu kadar çekilmez hale getirdik yaşamımızı? yapmayın lütfen; “ben bir şey yapmadım ki” diye düşünmeyin, gerçekçi olun! bakmayın siz mutsuzluklarını tüm dünyaya atfedenlere… onlar –hani şu eski şarkıdaki gibi– “en güzel anında, ince bir sızı” arayanlar… mutluluğu sürdürecek gücü bulamadığı için melankolinin serin sularına kendini bırakıverenler… yoksa siz de mi?

    evet, mutluluk için çaba gerekir; onu sürdürmek için uğraşmak gerekir; yenisini yaratmak için güç gerekir… oysa melankolik “takılmak” için kendimizi bırakıvermekten başkaca bir şeye ihtiyaç duymayız.

    kısacası, tek bir soru(n) var ortada; melankolik yalnızlar olarak mı yaşayacağız yoksa ipleri elimize alıp mutlu mu olacağız?

    hadi bakalım…